Bilinmeyen Yönleriyle: La Casa de Papel Tokyo Karakteri
Tokyo, 2017 yılından bu yana gönlümüze taht kuran, her yeni sezonunu dört gözle beklediğimiz La Casa de Papel dizisinin olmazsa olmaz baş karakterlerinden biri. Gerçi diğer karakterlerin de Tokyo’dan aşağı kalır yanı yok. Hepsinin yeri ayrı ancak hem kendini bu kadar sevdirmeyi hem de ansızın nefret ettirmeyi nasıl başardığını anlayamadığım Tokyo daima dikkatleri kendi üzerine çekmeyi başarıyor. Kemerlerinizi bağlayın. La Casa de Papel’in ateşli soyguncusu Tokyo ile tanışmak üzeresiniz.
La Casa de Papel’in Tokyo’su Aslında Kim?
Gerçek adı Ursula Corbero olan İspanyol güzeli, 11 Ağustos 1989 tarihinde Barcelona’da dünyaya gelmiş. Marangoz bir baba ve esnaf bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ursula Corbero’nun Monica adında bir kız kardeşi bulunuyor. Çocukluk yaşlarında oyuncu olmayı aklına koymuş ve tüm girişimlerini bu yönde yapmış. Jazz ve flamenko kurslarına giderek sanatsal anlamda kendini yetiştirmeye gayret etmiş ve Fisica o Quimica televizyon dizisinin çekimleri için Barcelona’dan Madrid’e taşınmış.
Oyunculuk Serüveni
Oyunculuk üzerine ilk deneyimlerini çocukken oynadığı reklam filmlerinden kazandığı biliniyor. Ancak profesyonel anlamda yaptığı ilk işi, 2002 yılında çekilen Mirall Trencat isimli televizyon dizisi olmuş. Tokyo’dan çok önce 2008 – 2011 yılları arasında yayınlanan Física o Química isimli televizyon dizisinde canlandırdığı Ruth Gómez karakteri ile İspanya’da dikkatleri üstüne çekmeyi başarmış. Ünü, 2014 yılında yayınlanmaya başlayan Isabel televizyon dizisi ve 2015 yılında yayınlanan komedi filmi Como Sobrevivir a una Despedida ile devam etmiş.
Ursula Corbero, oyunculuk serüveninde uluslararası çapta tanınıp çok sevilmesini sağlayan La Casa de Papel’e kadar onu aşkın televizyon dizisi ve filmde yer almış. Ama La Casa de Papel olmasaydı belki de onu tanıma fırsatımız olmayacaktı.
Çocukluğundan itibaren oyuncu olmayı hedefleyen Ursula Corbero, hedefine ulaştığını genç yaşında rol aldığı onca yapım ve kazandığı ödüller ile bizlere kanıtlıyor. İlk olarak Física o Química isimli televizyon dizisinde oynadığı karakter ile En İyi Kadın ve En İyi Genç Kadın Oyuncu kategorilerinde ödül almış. Kalbimizi açtığımız Tokyo karakteri ile de 2018 yılında En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanmış. Farklı festivallerde özel ödüllere de layık görülmüş.
Kafasına Koyduğunu Yapan Ursula Corbero, Bir Aslan!
Aslan burcu olan Ursula Corbero’nun boyunun 1.63 cm, kilosunun ise 53 olduğu biliniyor. Kahverengi badem gözleri ile Tokyo karakterinde de bolca denk geldiğimiz bakışları kendisine oldukça çekicilik katıyor.
Kendisini kaküllü ve bob kesim tarzı saçları ile tanımış olsak da saç modellerinde sık sık değişikliğe gittiğine şahit olmak mümkün. Ursula Corbero, farklı renk ya da modelleri saçlarında uygulasa da kusursuzluğundan hiçbir şey kaybetmiyor. Geçmiş yıllardan günümüze kadar olan fotoğraflarını incelediğimizde ise yüzündeki değişiklikleri fark ediyor, estetik operasyonlar geçirdiğini anlıyoruz. Ancak Ursula Corbero’nun güzelliğine operasyonlardan önce de diyecek yok! Bu operasyonlar, güzelliğine güzellik katmış diyelim.
Fitness ve pilates ile arasının iyi olduğunu bildiğimiz Ursula Corbero’nun fiziği de takdire şayan! Fiziğine önem verdiği her halinden belli. Özellikle kalçaları ile La Casa de Papel dizisinde yer alan bazı sahneler ve Instagram paylaşımları sayesinde dillere düşmüş diyebiliriz.
Ursula’nın Tokyo ile İmtihanı
Bazı oyuncuları oynadıkları roller ile öyle özdeşleştiririz ki, rollerinden bağımsız bir karakterlerinin olabileceği gerçeğini gözden kaçırabiliriz. Kendisini Tokyo karakteri sayesinde tanıdığımız için bizde uyandırdığı izlenim, cesur ve fevri hareket edebilen bir kadın. Ancak Ursula Corbero’nun Tokyo karakterine hiç benzemediğini belirttiği röportajlarına ulaşmak mümkün. Röportajlarında Tokyo’ya kıyasla daha ürkek ve korkak bir karaktere sahip olduğunu dile getirmiş. Tokyo karakterine hazırlık sürecinde karakterin güçlü yapısına öyle imrenmiş ki, onun kadar güçlü ve başına buyruk davranabilmek için kendi çapında denemelerde bulunmuş.
Duyarlı Kişiliğinden Bahsetmemek Olmaz!
Ürkek karakterine nazaran aktivist bir kişiliğe sahip olduğunu söylemek mümkün. Kendisini feminist olarak tanımlayan Ursula Corbero, 2018 yılında Arjantin’de kürtajın yasallaşmasına ilişkin tartışmaların yaşandığı dönemde bazı sanatçılar ile ortak bir video çalışmasında bulunmuş. Sosyal medya paylaşımlarında da evrensel bir sorun olan kadın hakları ihlalleri ile ilgili düşüncelerini aktarmaya devam ediyor.
Blanca Suarez ve Clara Lago ile birlikte meme kanserine yönelik bilinçlendirme kampanyalarına katılmış, Atresmedia Vakfı ile de lösemi gibi çocukluk çağı kanserlerine karşı sosyal sorumluluk projelerinde yer almış. Aynı zamanda iklim krizi konusunda da hassasiyete sahip olan Ursula Corbero, We Are Water (Su Biziz) isimli bir yardım kuruluşunun gönüllülerinden biri.
Ursula Corbero’nun Aşk Hayatına Gelecek Olursak…
Arjantinli oyuncu Chino Darín ile 2016 yılından beri mutlu bir ilişki içinde.
Birlikte çok eğlendikleri her hallerinden belli.
Bu gönderiyi Instagram’da görQuien tiene una amiga tiene un tesoro ❤ @chinodarin ❤ Foto de @susanaabaitua ?
Birbirlerine büyük bir sevgi ile bağlı oldukları da…
İyi günde de kötü günde de daima bir arada olduklarını görmek ilişkilerinin ciddi bir boyuta taşındığını gözler önüne seriyor.
Ursula Corbero’nun güzelliğine diyecek yok; Chino Darin ise yakışıklılığı ile gözleri kendi üstüne çekmiyor değil! Birbirlerine çok yakıştıklarını söylemek de sanırım bize düşüyor.
Zıtlıkların Bir Aradalığı: Tokyo
Her birimizde hayranlık uyandıran Ursula Corbero, yani namıdiğer Tokyo’muz, La Casa de Papel’in çılgın, cesur ve zaman zaman da kalpleri eriten merhametli bir karakteriydi.
Hızlı kararlar verip çoğu zaman ekibin zor duruma düşmesine sebep olsa da ne yapıp edip ekibin arkasını toplayan da o oldu. Kimi zaman ona çok kızdık, kimi zamansa düştüğü durumlara kahrolduk. Ama kısa zaman içinde Tokyo adeta hayatımızın vazgeçilmez karakterlerinden biri haline geldi. Kaybedecek bir şeyi olmayan, arkasına hiç bakmayan biri gibi gözükse de sevdiği insanlar ile kurduğu güçlü bağları görmezden gelmek mümkün değil. Annesi, Rio, Profesör, Nairobi… Onlara içten içe öyle sadıktı ki, aldığı fevri ve yanlış kararların bile arkasında durasımız geldi.
Ama en nihayetinde Tokyo soygunun en bencil ve umursamaz karakteriydi. Onun kadar ölüme kafa tutanını, aldığı anlık kararların nelere yol açabileceğini umursamayanını görmedik diyebiliriz. Ancak La Casa de Papel psikolojik çıkmazlar içinde olan karakterlerle kuşatılmış çok katmanlı bir yapım. Dolayısıyla Tokyo’nun psikolojik gelgitlerinin ardında genç yaşına rağmen yaşamış olduğu ağır travmaların etkili olduğu söylenebilir. Tokyo karakteri, hem bizi daima heyecanlandıran bir ana karakter hem de dizinin anlatıcısı olarak karşımızda duruyor.
Gelin, La Casa de Papel esnasında bizi çok sevmenin ve nefret etmenin ince sınırları arasında dolaştıran Tokyo’nun çarpıcı sahnelerine bir bakalım.
Neden Çok Sevdik?
Tokyo Her Zaman Geri Döner!
Tokyo, Profesör’e ulaşamadıkları anda Berlin’in liderliğini gasp etmeye kalkar. Hatta daha ileri giderek onunla Rus ruleti oynar. Ancak bu fevri hareketleri onun darphanedeki geri dönüşüne kadar olan son anlarını yaşamasına sebep olur. Berlin onu sedyeye bağlayarak polislerin arasına bırakır. Tokyo’nun sonu olduğunu düşündüren bu sahne elbette Profesör’ün sayesinde yeni bir başlangıca sebep olur. Tokyo’yu polislerin elinden kurtaran ve kusursuz bir plan ile darphaneye geri dönmesini sağlayan Profesör bir kez daha Tokyo’nun kurtarıcısı olur. Tokyo, içeriden Rio ile iletişime geçer ve şanına yakışır bir şekilde polis kıyafetleri ile motora atlayıp darphaneye giriş yapar. Yüreklerimizi titreten bu sahne Tokyo’nun korkusuzluğuna bir kez daha aşık olmamızı sağlar.
Özgürlüğüne Düşkün ve Dengesiz Bir Ruh Hali Olsa da Bu Ayrılığı Hak Etmedin be Tokyo!
Tokyo’nun adadan gidişi, Rio’nun yakalanıp işkence görmesi ve Rio’yu kurtarmak için Tokyo ve Profesör’ün yeni bir soygun planı yapması… Tokyo ikinci defa aşık olmuştu ve aşkının bir daha bir cesede dönüşmesini istemiyordu. Bu yüzden Rio’yu zaman zaman kendinden uzak tutmaya çalışması ama bir yandan tutku ile Rio’ya aşık olduğunu hissettirmesi Rio’nun kafasını hep karıştırıyordu.
Ama Tokyo’nun adadan gitmesiyle birlikte Rio’nun maruz kaldığı işkenceler, Rio’yu sarsıp yeni bir karaktere evrilmesini sağladı. Artık yalnız kalabileceğini, Tokyo ile gelgitli ilişkilerini bitirebileceğini fark etmişti. Fakat Rio’nun ilişkiyi bitirebileceği Tokyo’nun aklından hiçbir zaman geçmemişti. Ne olursa olsun Rio’ya duyduğu tutku onun için her şeyi yapmasına göze alabileceğini yeni bir soyguna girişmesi ile kanıtlıyordu. Rio’nun Merkez Bankası’na döndükten sonra Tokyo’dan ayrılması beklediğimiz bir hareket değildi.
Rio’nun içinde bulunduğu psikolojik durumu anlamamak mümkün olmasa da ayrılık sahnesinde Tokyo’nun yaşadığı kalp kırgınlığı ona sıkıca sarılma isteği yaratmadı desek yalan olur. Belki de Tokyo’yu ilk defa bu kadar güçsüz görüyorduk. Daha önceleri çok sık tanık olmadığımız bu hali onun sadık olduğu insanlar için yapabileceklerini hatırlatıyor, bizleri Rio’ya duyduğumuz kızgınlık ile Tokyo’ya duyduğumuz acıma duygusu arasında bırakıyordu.
Tokyo’nun Sadık Olduğu İnsanlar için Neler Yapabileceğini Anlatmaya Gerek var mı?
3. sezonun en üzücü sahnelerinden birine Nairobi’nin oğlunu görmek için pencereye yöneldiğinde vurulması ile şahit olduk. Ağır bir şekilde yaralanan Nairobi’nin acilen ameliyata alınıp kurşunun vücudundan çıkartılması gerekiyordu. Nairobi ölmekten korktuğu için teslim olmak istedi, tüm ekip de ona hak verdi. Bu teslimiyetin sonunun yine de ölüm olduğunu bildikleri halde. Ancak ekibin lideri Palermo buna karşı çıktı. Dışarıdan Lizbon’un öldürüldüğü haberini alan Palermo, soygun planına bir ölümün daha eklenerek devam etmesini istemiyordu.
Lizbon’un öldürüldüğünü duyan ekip ve Nairobi, teslim olmaktan vazgeçip ameliyata razı oldular. Rio dışarıdan doktor ile görüntülü görüşmenin bağlantısını ayarladı ve bu sayede ameliyat başladı. Ameliyatın yıldızı ise Tokyo’ydu. Doktorun yönlendirmeleri ile Nairobi’nin vücudundan kurşunu çıkartacaktı. Ancak ekipler, Merkez Bankası’ndaki sinyali fark edince tüm ülkenin uydu bağlantısının gitmesini göze alarak sinyali kestiler.
Artık ameliyat Tokyo’nun inisiyatifine ve de becerisine kalmıştı. Tokyo cesurca ameliyatı sürdürür, Nairobi’yi kurtarmak için elinden geleni yapar ve en nihayetinde kurşun vücudundan çıkarılır, Nairobi kurtulur. Tokyo’nun görev bilincinden bir an olsun vazgeçmemesi, cesur davranışı ve Nairobi’ye olan sadakati gözlerimizi doldurur.
Neden Nefret Ettik?
Özgür Ruhlu Tokyo’ya Her Zaman Güvenemeyeceğimizi Bir Kez Daha Görmüş Olduk!
Darphane soygunu başarı ile tamamlanmış ve tüm ekip dünyanın farklı yerlerine dağılmış. Rio ve Tokyo Guna Yala Adaları’nda yaşamaya başlamış. İki yıl boyunca adada yaşamış, gönüllerince eğlenmişler. Özgürlük ve tutku dolu zamanların ardından Tokyo içten içe bu sınırlı özgürlükten bunalmaya başlar.
Rio ile konuşur ve adadan gitmeye karar verir. Rio gitmesini istemese de Tokyo’nun kararına engel olmak istemez, birbirleri ile iletişim kurabilmeleri için bir telefon vererek Tokyo’yu uğurlar. Ancak Tokyo’nun özgürlüğüne ve yalnızlığına düşkünlüğü Rio’nun ekipler tarafından yakalanmasına sebep olur. Telefon üzerinden yerleri tespit edilince Tokyo ekiplerden kaçabilse de Rio adada kıskıvrak yakalanır.
Devamında Rio’yu kurtarmak için yeni bir soygun planı yapılsa da Rio’nun yakalandığı süreçte işkencelere maruz kalması Tokyo’nun bencil karakterinin sonucudur. Dolayısıyla bu sahnelerde içten içe Tokyo’dan nefret etmemek elde değil!
Ekibin En Babacan Adamı Moskova’nın Ölümünden Ne Yazık ki Sen Sorumlusun, Tokyo!
La Casa de Papel’i izlemeye başladığımız andan itibaren bu kusursuz soygun planının aksamayacağını düşünmek istedik. Ama karakterlerin gelgitleri, plan dışı hareketleri ve ani ölümler hepimizi bir hayli yıprattı. Moskova’nın ölümü de en sarsıcı anlardan biriydi. Tokyo’nun darphaneye cesurca dönüşü bizleri çok heyecanlandırırken Moskova’nın Tokyo’yu korumak için kendini ateşlerin önüne atması heyecanımızı yarıda bıraktı.
Denver’ın babasını kaybetmekten ölesiye korkması, geriye kalan tüm soygun ekibinin Moskova’yı kurtarmak için canla başla çaba sarf etmesi üzüntüden yıpranmamıza sebep olan sahnelerdi. Ancak her ne kadar soygun ekibinin tekrar bir arada olmasına sevinecek gibi olsak da Moskova’nın ölümünün asıl sorumlusuna içten içe sinirlenmek durumunda kaldık. Elbette Tokyo’nun isteyerek sebep olduğu bir ölüm değildi. Ama bu, asıl sebebin Tokyo’nun fevri hareketleri olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. En başından Berlin’e kafa tutup yönetimi ele geçirme çabasına girişmeseydi, Moskova hala soygunun ve ekibin bir parçası olacaktı.
Rio’nun Kırkı Çıkmadan…
Rio Merkez Bankası’na döndükten sonra Tokyo’dan ayrılır. Denver ve Monica’nın arası da gelgitlidir. Denver, Rio ve Monica’yı bir arada görüp delirir. Tokyo da Denver’ın kendisini Maserati’ye benzettiğini öğrenir. Yalnız kaldıkları bir sahnede aralarında Maserati benzetmesi üzerinden flörtleşme yaşanır. İkisinin de aşk acısı çektiği o anlarda birbirlerine karşı cinsel bir çekim duymaları Tokyo’nun Rio’ya ihanet ettiğini düşündürüyor. Ki Denver’ın Maserati üzerinden Tokyo’ya yaşatacaklarını betimlediği sahnede Tokyo’nun da istekli görünmesi bizleri rahatsız etmedi değil. Her ne kadar ardından gözlerinin dolduğunu görmüş olsak da Tokyo’nun Rio’yu anlamaması ve yeni bir birlikteliğe hevesli gibi görünmesi bizleri Rio’ya üzülüp Tokyo’ya sinirlenmeye götürüyor.
Ursula Corbero’nun sadece ülkemizde değil, dünya çapında oyunculuk yeteneğini kanıtlamış olduğuna ve takdirleri kazandığına eminim. Dilerim ki, La Casa de Papel’in ardından çok daha iyi işlerde kendisini görmeye devam ederiz.
Belki de diziyi en iyi özetleyen cümleye yer vererek yazıyı bitirmek en doğru karar olacak:
“Her şeyi kaybetmeye çok yakındık, nedenini sorarsanız bir aşk hikayesi yüzünden derim. Sonuçta her şeyin mahvolması için aşk iyi bir nedendir.”
Henüz yorum yapılmamış.